Geçtiğimiz hafta, sosyal medyada yer alan dikkat çekici bir reklam sloganı ile gündeme oturan bir dizi tartışma başlamıştı: "Ölünce beni kim yıkayacak?" Bu sloganla birlikte, dizi tanıtımları ve reklamları hızla yayıldı ve büyük tepkiler topladı. Dizi, TRT’nin dijital platformunda yayınlanacak olan "Gassal" adıyla izleyiciyle buluşacak. Ancak tanıtımın başrol oyuncusunun geçmişteki bir şiddet eylemi, eleştirilerde yeni bir boyut kazandırdı.
Bu duruma yönelik köşe yazarlığındaki sert eleştiriler, kültürel alandaki tekelci yapıları ön plana çıkararak, yetenekli oyuncuların sektörde nasıl dışlandığını tartışmaya açtı. Zamanla, bu meselelerin yalnızca sektörel adaletsizlikle sınırlı olmadığı, politik ve toplumsal bağlamdan kopmadığı anlaşıldı. Gazeteci Fuat Uğur'un yazısında belirtildiği gibi, kültürel alanın, iktidar tarafından daha fazla kontrol edilmeye çalışılması ve belirli güç odaklarının hedef alınması, bu eleştirilerin nedenlerinden biri olarak değerlendirilmektedir.
Kültürel hegemonya kavramı bağlamında, Antonio Gramsci’nin iddia ettiği gibi, toplumun rızası, kültürel üretim aracılığıyla oluşturulur. Türkiye’deki medya içerikleri de bu hegemonya yapısının önemli bir parçası haline gelmiştir. Bu açıdan bakıldığında, hem geçmişin hem de günümüzün eleştirileri, toplumsal hafızanın güçlendirilmesi ve kültürel üretimin özgürleşmesi gerekliliğini ön plana çıkarıyor. Ancak, pek çok yapısal değişikliğin gerçekleştirilmesi halinde, bu alanın bağımsızlığı sağlanabileceği gerçeği de gündemde.
Bu duruma yönelik köşe yazarlığındaki sert eleştiriler, kültürel alandaki tekelci yapıları ön plana çıkararak, yetenekli oyuncuların sektörde nasıl dışlandığını tartışmaya açtı. Zamanla, bu meselelerin yalnızca sektörel adaletsizlikle sınırlı olmadığı, politik ve toplumsal bağlamdan kopmadığı anlaşıldı. Gazeteci Fuat Uğur'un yazısında belirtildiği gibi, kültürel alanın, iktidar tarafından daha fazla kontrol edilmeye çalışılması ve belirli güç odaklarının hedef alınması, bu eleştirilerin nedenlerinden biri olarak değerlendirilmektedir.
Kültürel hegemonya kavramı bağlamında, Antonio Gramsci’nin iddia ettiği gibi, toplumun rızası, kültürel üretim aracılığıyla oluşturulur. Türkiye’deki medya içerikleri de bu hegemonya yapısının önemli bir parçası haline gelmiştir. Bu açıdan bakıldığında, hem geçmişin hem de günümüzün eleştirileri, toplumsal hafızanın güçlendirilmesi ve kültürel üretimin özgürleşmesi gerekliliğini ön plana çıkarıyor. Ancak, pek çok yapısal değişikliğin gerçekleştirilmesi halinde, bu alanın bağımsızlığı sağlanabileceği gerçeği de gündemde.